Kurtarma kazısı olarak başlamış bu çalışma sayesinde, yerleşim yeri tam olarak belirlenmemiş bir kentin varlığı ortaya çıktı. Kazılar sırasında bulduğumuz, ölülerin ağzına konulan sikkelerin çoğunluğunun Juliopolis basımlı olması, Bithynia Bölgesinin Juliopolis antik kentinin nekropolünü kazılmış olduığu belirlenmiştir.

Antik kaynaklar ve son yıllarda bu bölgede yapılmış yüzey araştırmaları Juliopolis antik kentini, Nallıhan İlçesi, Çayırhan Beldesi, Gülşehri mevkii yakınlarına lokalize etmekteydi. Kent, Sakarya Nehri (Sangarius) ve Aladağ Çayının (Skopas) birleştiği bir yerde, eski Sarılar Köyündeydi. Sarılar Köyü 1950 yıllarında Sarıyar Baraj Gölü altında kalmıştır..Gülşehri Nekropol alanı baraj gölünün kuzey kıyısındaki kalker kayalık üzerinde bulunmaktadır. Kayıp kent Juliopolis (Sarılar Köyü) bu alana 3-4 km. uzaklıktadır.

Antik kaynaklar, Juliopolis kentinin, Frig Döneminde Gordiokome isimli bir köy olarak kurulmuş olduğundan bahseder. Augustus Döneminde (M.Ö. 27 - M.S. 14) Kleon isimli zengin ve yerli bir haydut lideri bu köyün ismini ünlü Julius Caesar’a atfen Juliopolis olarak değiştirerek kent statüsüne kavuşturmuştur.

Juliopolis adı antik çağiın edebi eserlerinde yaygın olarak görülmektedir. Plinius (M.S. 61-112), Roma’nın Bithynia Valisi olduğu sırada (M.S. 103) yazdığı mektuplarda, Juliopolis’ten “içinden geçenlerin çok, trafigin yoğun olduğu bir sınır kasabası” olarak bahseder. M.S. 4. ve 9. yüzyıllar arasında ise, Juliopolis önemli bir Hristiyan kenti hüviyetindedir. Bizans Piskoposluk merkezi konumundaki kentin kilise papazlarının isimleri düzenli olarak Konstantinopolis’teki Sinod Meclisi (ruhani meclis) kayıtlarında görülür. Bu dönem içerisinde kentin adı, İmparator I. Basileos’a (M.S. 867-886) atfen Basileon olarak bir kez daha değiştirilmiştir. Bu tarihten itibaren de kentin adına antik kaynaklarda artık rastlanılmadığı ve tarih sahnesinden silinerek bir köy haline dönüştüğü sanılmaktadır.

Bu yitik kenti günümüzde en iyi tanıtan maddi kültür kalıntılarının şehrin Roma Döneminde basmış olduğu bronz sikkeler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Sikke darbı, Vespasianus (M.S. 69- 79) ile Gallienus (M.S. 253-268) dönemleri arasında kesintisiz devam etmiş olup, bu sikkeler sayesinde kentin tapınakları ve kültlerinin neler olduklarını öğrenmekteyiz. Çok çeşitli tipteki sikkeler içerisinde, tanrı Mên; Dionysos; Asklepios; Herakles; Hermes; Zeus ve tanrıça Kybele; Athena; Hygieia; Tykhe en çok rastlanan figürlerdir.

2009 yılı kazılarında tarafımızdan 43 yeni mezar bulunmuş ve birçok ölü hediyesi ele geçirilmiş olup, bunlar içerisinde altın, gümüş ve bronz mücevherler en dikkat çekici olanlardır. Ayrıca pismiş toprak kaplar, kandiller, kemik tıp ve süs eşyası aletler, cam eşyalar ve özellikle kalsedon taşından yapılmış oyma (intaglio) yüzük taşı mühürler çok ilginç eserlerdir. Bu yüzük taşlarının üzerindeki tasvirler bize tıpkı sikkelerde olduğu gibi şehirdeki kült ve inanışların varlığına işaret etmektedir. Bunlara en iyi örnek, gümüş bir çift küpe üzerindeki aslan betimlemesinin tanrıça Kybele’yi, bir çift altın hilâl şeklindeki küpenin ve ay-yıldızlı tasvirli yüzük taşının tanrı Mên’i ve bir başka yüzük taşı üzerindeki Pan tasvirinin de Dionysos’un simgesi olduğunu anlamaktayız. Komşu kent Ankyra’da olduğu gibi Juliopolis sikkelerinde ve yüzük taşlarında gök tanrı Mên’in kendisi ve simgeleri yaygın bir şekilde görülmektedir.

Mustafa Metin

Anadolu Medeniyetleri Müzesi

{gallery}2017/antik_kentler/juliapolis{/gallery}